Başta gençlik olmak üzere devrimci kitlelerin, yoksul, ezilen halkların ayaklanması olağanüstü bir hız kazanarak sürüyor. Olaylar, artık saat saat gelişiyor ve bu hıza yetişmek mümkün değil. Her sınıf, her toplumsal kesim kendi çıkarlarına uygun bir çıkış yolu arıyor.
Burjuva muhalefet, halk ayaklanmasını daha fazla ileri gitmeden, düzen sınırları içine ve kendi arkasına almanın çarelerini arıyor. Dinci faşist iktidar, ayaklanmayı daha ileri gitmeden ezmeye, kontrol altına almaya; bunun için gerektiğinde en şiddetli zor yöntemlerine başvurmanın hazırlıklarını yapıyor. Bunun için ayaklanmanın başkenti İstanbul'a askeri birlikler sevkettiği bilgileri dolaşıyor.
1970'li yıllarda devrimci güçler karşısında saklandıkları inlerden başlarını çıkaramayan dinci faşist tosuncukları, 1969'un Kanlı Pazar'ında yaptığı gibi, alana sürmenin provalarını yapıyor. Ayaklanma halindeki devrimci kitleler ise, ne yapacaklarını, nasıl bir çıkış yolu bulacaklarını araştırıyorlar. Onlara çıkış yolunu gösterecek, liderlik edecek, strateji ve programıyla çıkış yolunu gösterecek bir güç arıyorlar.
Şimdiden şu kesin: Leninislerin yıllar önce ortaya attıkları, “Sandıkla Gitmeyecekler” ya da aynı anlama gelen “Kurtuluş Sokakta. Sandıkta Değil!” sloganı milyonlar tarafından benimsenmiş durumda. “Sokak” tamam, ama artık sadece bunu söylemek yeterli değil. Ayaklanmacılar ne için dövüştüklerini bilmek zorundalar. “Hükümet İstifa” sloganı, aynı şekilde milyonlar tarafından atılıyor. Ama istifası istenen hükümetin yerine ne konulacak? Eğer hükümet istifa edince yerine bir başka burjuva hükümet, örneğin, CHP ve İmamoğlu gelecekse, işçi sınıfı, devrimci güçler, bunun için değil kanlarını, bir damla alınterlerini dahi akıtmamalılar.
Ayaklanmacılar, gençlik, öğrenci gençlik, kadınlar ve ayaklanmaya katılan Kürt halkı, istifası istenen hükümetin yerine neyin, kimin geleceği konusunda tam bir bilinç açıklığı içinde olmalılar. Devrimci komünistler, bu konuda kitlelere ne diyorlar? Ne diyecekler? Esasında devrimci komünistler bu soruların yanıtını yıllar önce vermişlerdi ve her fırsatta ortaya koyuyorlardı. Bu, “Geçici Devrim Hükümeti”dir ya da isteyen “Devrim Hükümeti” diyebilir; kavramların şimdilik çok önemi yok. Ama ayaklanma halindeki kitleler bir burjuva hükümet (politik niteliği kavramla ifade etmek ihmal edilebilir) yerine bir başka hükümet için değil, kendi hükümetleri için dövüştüklerini, dövüşmeleri gerektiğini bilmeliler. Bir devrimci komünist “kitleler bunu anlamaz, bundan uzaklar” savıyla hareket edip bu doğruyu kitlelerden saklayamaz. Kurtuluş yolu budur. Kurtuluş yolu ayaklanmayı gidebileceği en ileri noktaya kadar götürüp politik iktidarın fethini hedeflemektir. Yani, “İşçi sınıfı kendi amacı ve hedefi için dövüşmeli” ve Leninistler bu gerçeği bütün açıklığıyla, bütün anlaşılabilirliğiyle ayaklanma halindeki milyonların önüne koymakla yükümlüler.
Leninistlerin yıllarca bir teorik-politik-propaganda konusu olarak ele alıp enine boyuna işledikleri Geçici Devrim Hükümeti sorunu şimdi hızla bir ajitasyon ve propaganda konusu haline gelmiş bulunuyor. Sorunu Leninistler zorla gündeme sokuşturuyor değil. Yaşamın kendisi, sınıf savaşının kendisi sorunu, çözülmek üzere gündeme getirip ayaklanma halindeki kitlelerin önüne koymuştur.
Bir kez daha: Eğer “Hükümet İstifa” diye slogan atıyorsak bunun arkasını boşlukta bırakamayız. Bunun arkası, istifa edenin ya da yıkılanın yerine ne konulacağıdır. Silivri'deki İmamoğlu, yıkılanın yerine kendisi ve partisini geçirmek istiyor. Öyle gizli gizli değil, yüksek sesle bunu söylüyor. Burjuva muhalefet bu yolla halk ayaklanmasının tüm meyvelerine konmak, onun kendi sınıf çıkarlarının kaldıracı haline çevirmek istiyor.
Burjuva muhalefet, yüksek bir sınıf bilinciyle, kendi sınıf çıkarlarına uygun olanı yapıyor. Peki ya sınıf bilinçli devrimci öncü işçiler? Sınıf bilinçli devrimci öncü işçiler, bu konuyu gündemlerine alıp düşünmek zorundalar. Örneğin, “Devrimci Sendikal Dayanışma”, işçi sınıfını “Genel Grev-Genel Direniş”e çağırıyor. Tamam da bu çağrının politik hedefi nedir? Bu soruya net bir yanıt gerekir; yuvarlak ifadeler değil. “Genel Grev Genel Direniş”le dinci faşist iktidar yıkılacak olursa yerine ne konulacak? İşçi sınıfı, emek hareketi bütün bunları İmamoğlu'nu Cumhurbaşkanlığı Sarayına, CHP'yi iktidara taşımak için mi yapacak? Yoksa, işçi sınıfı, genel olarak emek güçleri kendi hükümetleri, kendi iktidarları için mi mücadele edecek?
Bir halk ayaklanması yaşıyoruz, artık bundan kimsenin şüphesi yok. Faşist devlet ve dinci faşist iktidar bu ayaklanmayı bastırmanın çarelerini arıyor. Ayaklanan halk kitleleri ve genç kadın-erkekler daha ileri gitmenin kararlılığını gösteriyorlar. Türkiye'nin her tarafına yayılan ve Kürdistan'a da yayılmaya başlayan ayaklanma burjuva muhalefetin kontrolunden hızla çıkıyor ya da çıktı demek mümkün.
Gelişmenin bu aşaması, ayaklanmacıların önüne şu soruyu koyuyor: Ne için ve kim için dövüşüyoruz?
Leninistler, işçi sınıfına, emekçi, yoksul, ezilen kitlelere kendi iktidarları, kendi hükümetleri için dövüşmelerini söylüyor. Bu, Leninistlerin geriye kalan tüm politik akım ve partilerden farkıdır. İşçiler, emekçiler, Kürt halkı, kendilerini ezen, sömüren, yokluk ve yoksulluğa iten burjuva düzenin bir hükümeti yerine bir başka hükümeti için değil kanlarını bir damla terlerini bile dökmezler, dökmeliler.
Hedef, emeğin iktidarı, devrimci halk iktidarı; bu iktidarın en yetkin kurumu olarak Geçici Devrim Hükümeti'dir. Kurtuluş yolu buradan geçiyor.