Gençliğin birikmiş öfkesi ve bastırılmış özgürlük düşleri, bardağı taşıran son damla ile, bir haftayı aşkın süredir eylemleriyle sokakları kasıp kavuracak, öfkesini örgütleyip isyana dönüştürecek bir güce dönüştü.
Bu bozuk sistemin bir çarkı olması için sürekli faşizmin aygıtlarıyla baskılanan; bir yandan da sermaye sınıfının yarattığı geleceksizlik, yoksulluk ve adaletsizlik ile yaşamının her alanında karşı karşıya olan gençlik "Kurtuluşumuzun bir çıkış yolu yoksa, o yolu sokaklarda biz yaratırız!" diyerek doldurdu alanları. Ülke çapında neredeyse kampüslerini isyan ateşiyle doldurmayan üniversite, sokakları kurtuluş umuduyla zapt etmeyen öğrenci kalmadı.
Bu topraklarda devrimci durum, tüm gerçekliğiyle bize kendini zaten dayatıyordu, ama faşist ve gerici "diktatör"lüğün son politikası bu devrimci durumun apaçık bir "ayaklanma"ya doğru ilerleyebileceğini gösterdi.
Öğrenci gençlik olarak 19 Mart'ta, bu diploma iptali ve gözaltı kararının ilk gününde İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin çağrısıyla yüzler olup buluşmuştuk. Yemekhane önünden Ana Kapı'ya doğru yürüyüşe başladığımızda onlarca barikat duruyordu karşımızda. Ama öylesine kararlı ve inançlıydık ki, bize ne polis kalkanı, ne barikatı dayandı. Kurulan barikatların engelleyemediği isyanımızla gerçekleştirdik eylemimizi. İşte bu eylem, öğrenci gençliğin bu öfkesi, zaten patlamaya hazır halkın harekete geçmesi için bir fişekten fazlası oldu. Tüm ülke yüzünü biz öğrencilere çevirdi ve gittikçe büyüyen kitlesel hareketler ortaya çıktı. Bu eylemden sonra gelişen her eylem büyüye büyüye devam etti. Biz bu kuşağın öğrenci gençleri, böylesine büyük bir halk hareketini ilk kez deneyimliyoruz. Sokakları ilk kez böyle zapt ediyoruz. Bu durumun yarattığı heyecan eylemlerde yan yana slogan attığımız, okullarda birlikte forum yaptığımız her öğrencinin gözlerinden okunabilir. Kurtuluşun çok yakın olabileceğinin farkındalığı, biz öğrencileri zaten büyüttüğümüz hareketin daha da büyük eylemlere doğru gitmesi isteğini de yaratıyor. "Gezi" sesleri, sloganları yankılanıyor sokaklarda. Gezi Ayaklanması'nın 12 yıldır marjinalleştirme, unutturma ve baskı, tutuklama ile karşı karşıya kalışını bir çırpıda silip atarak Gezi'nin ruhunu yaşatıyoruz kendi ruhumuzda. Gerçek bir ayaklanmanın daha yakın olduğunu herkes gördü. Kimse durmak istemiyor, dinlenmek istemiyor, evlere ve okullara hapsedilmek istemiyor. Ülkenin dört bir yanında olduğu gibi; herkes kurtuluş ateşinin bir kere yandığını gördü, kimse sönsün istemiyor.
Dediğimiz gibi, ilk kez böyle bir hareketi yaratıyoruz. Bu yüzden ne yapacağını bilemeyen, öfkesini nerede ve nasıl dışa vuracağına hakim olamayan, ve hatta ilk kez eyleme katılan binlerce örgütsüz öğrenci var. Ama deneyimsizlik öğrencileri sokaktan uzaklaştırmak bir yana, heyecanla eylem çantası hazırlamayı öğrenip alanlara koşan, nerede bir çağrı var diye sosyal medyayı didik didik eden, devrimci dayanışma ruhuna kendini kaptıran bir şekle büründü çıktı.
Ancak diğer yandan bu örgütsüzlük, öğrenci hareketini yıpratabilecek bazı durumlar da ortaya çıkardı. Biz öğrenci gençlik, tek başımıza bir sınıf değiliz, tek tipte insan barındırmıyoruz. Gençlik, yapısı gereği heterojen olup içerisinde her sınıftan, ideolojiden insan barındırıyor. Evet, tüm bu insanlar sokağa birleşip sokağa, eylemlere koştu. Ama alanlarda devrimci gençliğin örgütlü gücü, eylem alanlarında bir araya gelmeden ve öğrenci gençliği doğru hedefe yönlendirmeden devam ederse, hareketin amacı olması gerekenden sapar. Faşist devlet, işte tam da bunu istiyor. Bunun için öğrenci gençliğin arasına milliyetçi histeriyi, insanlığa düşman gericileri, ülkücüleri körüklüyor. Bizim boş bıraktığımız alanı, onlarla doldurmaya çalışıyor. Polis şiddeti, vahşeti eylem alanlarında son hızıyla devam ediyor. Her gün biber gazı, plastik mermisiyle, tomasıyla saldırıyor. Gözaltılar ve tutuklamalarla devrimci gençliği hapsediyor. Ama bizim sokakta kazanmak isteğimiz öylesine baskın ki, ne olursa olsun eylem arayışını bırakmıyor. Yayılmaya çalışan korku iklimi bize sökmüyor. Eylem alanlarında şiddete, baskılara, tutuklamalara, engellemelere rağmen gençlik olarak daha da kitleselleşerek, cesaretlenerek geliyoruz.
Bizi nasıl yıldırabilirler ki? Okullarımızda akademik boykot örüyoruz, bu faşist düzen son bulana dek yaşam dursun istiyoruz. Bizi nasıl durdurabilirler ki? Bizi ne yıldırabilecek, ne de durdurabilecekler. Eğer devrimci güçler birleşerek öncüleşebilirse, korksunlar gençliğin yükselen ayak seslerinden. Çünkü yürüyüşümüzü durdurmaya asla niyetimiz yok.
DÖB’lü Bir Öğrenci