Günümüzde ülkelerde tarihin akışı ve dünyada tarihin akışı hızlı ve birbirini daha çabuk etkiliyor. Kapitalist dünyanın tarih akışı çelişkilidir. Yine günümüzde, dünyadaki olayları ülkelerdeki olayları daha çok etkiliyor. Tarihin akışı çok hızlandı. Dolayısıyla somut durum çok sık değişiyor. Somut durumun tahlili, daha kısa süreli yapılmalıdır. Somut gelişmeleri zamanında kavramak için, bu yöntem şarttır.

Somut toplumsal ve siyasal durumu, olgunun kendi gelişimi ve somutluğu içinde tahlili bilimsel yöntemle yapılmalı. Ciddi bir somut toplumsal durum tahlili, ciddi araştırma, teorik bilgi ve yetenek gerektirir. Fakat, böylesi zahmetli, sabır isteyen, ısrar gerektiren bir çabaya girişmeden ezbere laflar ediliyor. Yüzeysel, iç tutarlılığı olmayan, kendi içinde çelişkili yazılar çıkıyor ortaya. Görüşümüz diye süslenerek orta yere sürülenler, gerçekte içeriksiz bir laf yığınından başka bir şey değil. İçerik olmayınca, geriye lafı dolandırmaktan başka bir şey kalmıyor. Ciddi, sağlam ve doğru bir durum değerlendirmesini engelleyen nedir? Kısaca, sahip oldukları burjuva ve küçük burjuva görüşler.

Her yıl, dünyada ve Türkiye'de en zenginlerle, yoksulların oranı açıklanırken, kapitalist üretim biçiminin zorunlu gelişmesi yani sermayenin büyümesinin doğa yasası gibi katı bir sonucu olduğu bir kenara bırakılıyor. Günlük yaşamda, toplumsal kutuplaşma sayısız görüngü içinde ortaya konuyor. Sınıflar arasındaki toplumsal kutuplaşmanın büyümesi, daha çok hükümetlere bağlanıyor. Halbuki hükümetlerin yaptığı, işi daha ileri götürmektir. Toplumsal kutuplaşma, yani bir kutupta çalışmayan zenginlik, korkunç bir servet birikimi ve lüks; karşı kutupta çalışan yoksulluğun tarafında ise, korkunç yoksulluk birikimi ve derin sefalet, yani ölümcül yaşam koşulları. Sınıflar ayrımı en ileri noktada yani uçta. Kitlesel işsizlik en ileri boyutlarda. Kadınların ezilmişliği ve eşitsizliği çok derin. Kadına yönelik şiddet çok ileri boyutlarda. Doğanın yıkımı uç noktada. Kapitalist sistemin geldiği yer burası. Ama gelinen nokta, yani burjuvazinin her şeyi ileri boyutlara, uç noktaya taşıması, toplumun devrimci dönüşümünün yani derin değişiminin de bütün koşullarının oluştuğu ve olgunlaştığı noktadır.

Kapitalist dünyada yükseliş halindeki devrim, 21. yüzyıl toplumsal devrimi bu nesnel koşullarla birlikte ele alınmalı. Yeni bir toplumun maddi koşullarının olgunlaşmasının yanında devrimin nesnel koşulları da olgundur. Devrimin nesnel koşulu olan devrimci durum, emperyalist-kapitalist dünyanın bir olgusudur. Türkiye ve Kürdistan'da devrimci durum, daha uzun bir dönemin olgusudur. İktidarın devrimle ele geçirilmesi işçi sınıfının ivedi, temel, ertelenemez görevidir. Geleceği ele geçirmenin, iktidarın ele geçirilmesiyle olacağını sosyal reformist partiler ve onların günlük gazeteleri de anladığı için, iktidar sorununu konuşmaya başladılar. Fakat, iktidarın ele geçirilmesi, zoru, devrimci zoru gerektiriyor. Onlar ise ne bunu göze alabiliyorlar, ne de buna uygun konumlanıyorlar. Tek yaptıkları kendilerini aşan şekilde bol devrimcilik edebiyatı yapmak ve böylece devrime sempati duyanları yanlarına çekmek.

Reformistlerin görüşleri tam bir tutarsızlık sergiliyor. Aynı yazı içinde birbirini etkisizleştiren, çelişkili söylemlerle dolu, sınırsız tutarsızlıklarla karşılaşabilirsin. Bir tarafta, bağımsız devrimci politika izlemenin öneminden söz ederken, hemen ardından bu söylediklerini götüren, burjuva muhalefetle nasıl ortaklaşacağının lafı ediliyor. Ne söylediğini anlamazsın. Nereden baksan, tutarsız. Tutarlı devrimci programın tutarlı devrimci teorin yoksa, tutarlı strateji ve taktik ortaya koyamazsın. Günlük politikan çelişkiden çelişkiye düşmekten kurtulamaz. Reformist-küçük burjuva partilerin durumu tam da budur.

Devrimi ve toplumun devrimci dönüşümünü, sınıf savaşının bugünkü hedefi olarak görmeyenleri, sistem içi işlerle uğraşmaktan başka bir şey yapamazlar. Kullandığın siyasi araçların amaca uygun olmalıdır. Yani amacı gerçekleştirmeye hizmet etmelidir. Devrimci amaçla bağı olmayan siyasi mücadele araçları, yozlaşmaktan ve dağılmaktan kurtulamazlar. Sistemi aşmayan, burjuvazinin sınıf egemenliğini yıkmaya yönelmeyen her işçi partisi, düzen kurumlarının bir parçası haline gelir. Toplumun devrimci dönüşümünü günün temel devrimci görevi olarak görmeyen, devrimi belirsiz zamanlara bırakanlar, burjuva sistemde bağımsız bir politika izleyemezler. İzledikleri ılımlı ve uzlaşmacı parlamenter yol sonuçta yıkım getirir. Maksim Kuleyev'ın belirttiği gibi;

“Avrokomünizm parlamento faaliyeti ve muhalefet partilerle bir arada yaşama bahanesi altında bağımsız bir siyaset imkanlarının tüketilmesine uzlaşmacılığa açılmış ve sonuçta komünist partilerin çöküşüne yardımcı olmuştu.”

Türkiye'de de parlamentarizm, işçiler ve emekçi halk adına hareket eden, orayı bir halk kürsüsüne çevireceğiz diyen birçok partiyi çürüttü. Ya da toplumsal muhalefet adına, burjuva muhalefetin basit siyasi uzantısı haline gelen küçük burjuva partilerin çürümesini getirdi. Onlar işçi sınıfına ve emekçi sınıfın toplumsal kurtuluşuna uzak ama, burjuvaziye yakın bir politika takip ettiler. Dolaysıyla, devrimci kitleler onları, burjuvazi karşısında bağımsız bir güç olarak görmüyor. Burjuvaziyle işbirliği eğilimi yeni değil. 70'li yıllarda da vardı. O zaman bu politikanın adı: “Ulusal Demokratik Cephe” idi. CHP ile birlikte hareket etmeyi hedefliyordu. Daha doğrusu emekçi halkları burjuvazinin destekçisi durumuna getirmek istiyordu. Ne oldu? O partiler çöktü. Sahneden çekildi. Silinip gitti.

Aynı işbirlikçi eğilim, bugün, “toplumsal muhalefet” adı altında sürüyor. Aynı sonucun bunları da beklediğini söylemeye bile gerek yoktur. Komünist proletarya, ideolojik olarak bu eğilime karşı, mücadele etmelidir. Uzlaşmacılığa karşı ideolojik mücadele, devrimin, proletaryanın kurtuluşunun bir parçasıdır.

Uzlaşmacılık, burjuvazinin eklentisine düşürürken bu politik çizgi, işçi sınıfının devrimci bağımsız mücadelelerini yok eder. Çalışan sınıfı, geliştirip olgunlaştıracak olan politika, kendi amacı, kendi kurtuluşu uğruna mücadele etmesidir. Her koşulda ve her yerde burjuvazi karşısında bağımsız bir hattı takip etmesidir. Ücretli emekçiler, bağımsız bir hat izlemeden halkın ve devrimin önderi konumuna gelemezler.

Reformist siyasetler, emekçileri günlük mücadelenin sınırlarında tutmaya çalışıyorlar. Günlük mücadelede, grevlerde, işyeri işgallerinde vb, emekçiler sınıf savaşı kapasitelerini pekiştirirler. Bunun öneminden dolayı komünistler, günlük mücadeleye kayıtsız olmazlar. Aksine, komünist faaliyetin çoğu kitlenin günlük mücadelesinde geçmiştir.

Uzlaşmacılar ise, iktidar mücadelesine ve enternasyonal kavgasına daha az zaman ve enerji harcamıştır. Oysa işçi sınıfını asıl geliştiren kapitalizmin ezdiği tüm emekçilerin önderi olarak hareket etmesini sağlayan günlük mücadelenin ötesine ve ilerisine geçen mücadelelerdir. Çünkü bu mücadeleyle işçi sınıfı hiç bir bireysel çıkar gözetmeden emeğin ve insanlığın kurtuluşu için savaşmış olur. Proleter sınıfı gerçekten geliştiren devrim, sosyalizm ve enternasyonalist mücadeledir. İşçi sınıfını asıl geliştiren devrimci komünist partisi önderliğinde hareket etmesidir.

Bu topraklarda, örgütlü devrimci mücadele on yıllardır, kesintisiz olarak sürüyor. Verilen ısrarlı ve kararlı mücadele, devrimin geniş halk kitlelerinin içinde kök salmasını getirdi. Devrimci mücadelenin de tartışmasız etkisiyle, büyük bir devrimci güç oluştu. Nesnel toplumsal koşulların da etkisiyle birlikte düşünüldüğünde, devrim fikrinin kitleler içinde ne kadar derin bir değişim yarattığını daha iyi anlayabiliriz. Devrimin bu etkisini mücadeleye yansımasını sayısız olayla görebiliriz. Değişimin en net göstergelerinden birisi, son zamanlarda sıradan insanların eylemlerinde büyük patlama görülmesidir. Öfke patlamaları, kitle gösterisi ve isyan olarak açığa çıkıyor. Son süreçte her tarafta ortaya çıkan sayısız eylem, nasıl bir güç biriktiğini, nasıl bir başkaldırı potansiyeli oluşturduğunu gözlerin önüne serdi.

Tarihin hızlı akışı, kendini, sıradan insanların büyük değişiminde de gösteriyor. Sayısız eylem, insanlardaki değişimin somut anlatımıdır. Sıradan insanlardan görülen büyük değişim anlaşılmadan, gelişmelere ayak uyduramayız. Hızla değişim, somut durumun somut tahlili bu yönden de yapılmalıdır. Değişim, bir çok aydın, yazar, sosyalistin düşündüğünden daha büyük ve hızlı. Emekçi halkın toplumsal patlamaları karşısından şaşkınlığa düşmemek için, yeni gelişmeler ve değişim bütün yönleriyle ele alınmalıdır.

Değişim mutlaktır. Fakat toplumsal değişim olaylarında değişimin hızı her zaman aynı değildir. Bu konuda da yaratıcı yetenek gösterileceğine, ezbercilik yapılıyor. Olaylar hızla değişiyor. O anda ortaya çıkan olaylara göre bir eylem programı çizen işçi sınıfı partisi daha programının tümünü uygulama alanına geçmeden yeni olaylar zinciriyle karşılaşıyor. Uzun süreli bir eylem programı yapmak, yeni olaylara karşı kayıtsız kalmak olur. Bazen olaylar baş döndürücü bir hızla değişiyor. Tam böyle anlarda, gerekirse yirmi dört saatte taktik değiştirmeliyiz.

Tarih, artık kısa tarihtir. Ya da gelecek, uzun bir gelecek değildir. Olayların, gelişmelerin bu denli yoğun yaşandığı koşullarda gelecek daha kısa sürede gelir. Uzun süreli planlar olayların hızlı değişimi tarafından boşa çıkarılıyor. O halde ani olayları karşılayacak hızlı değişimi karşılayacak yetenek göstermemiz gerekiyor. Kapitalist toplumda olayların bu denli hızla akması, değişimin bu denli çabuk olması, toplumun devrimci dönüşümünün nasıl bir zorunluluk olduğunu gösteriyor.

Tekelci kapitalizm, tekelci kapitalizmin bir eğilimi olan devletle bütünleşmiş tekelci kapitalizm noktasında. Sermaye dünyasında tekeller, devlete göre daha ön planda. Sermaye tekellerin kasalarında merkezileşiyor.

Tekelci kapitalizm her şeyi uç noktaya vardırdı. Sınıflar savaşı uç noktada. Emekçi sınıfın ayaklanması yoğunlaştı ve kapitalist sistemin genelinde patlak veriyor. Her şeyin uç noktaya götürüldüğü tarihsel aşamada olayların oluşumu ve değişim çok hızlı olur. Biz bu süreci bütün doluluğuyla yaşıyoruz. Tarihin ve sınıf mücadelesinin bu aşamasında artık eskisi gibi düşünemeyiz ve hareket edemeyiz. Olayların ani oluşu ve hızı karşısında pratik zeka, pratik davranış geleneği öne çıkıyor. Devrimci işçi sınıfı hareketi bu yeteneği göstermeden, sürece müdahale edemez.

Birçok siyasi hareket, sürece müdahale lafı etmesine rağmen, gerçekte ise süreç tarafından, kendi iradesi dışında, kendi iradesine karşın sürükleniyor. Olaylara müdahale etme adına, aslında olayların peşine takılıyor. Bunun nedeni örgütsel zayıflık, gücün yetersizliği değildir yalnızca, asıl olarak, somut durumun, değişimin kavranmaması, gelişmeyi kucaklayacak görüşlerinin olmamasıdır. Başka bir neden ise, devrimin güncelliğinin görülmemesidir. Devrimci durumun varlığı kavranamıyorsa, dünyanın süren en uzun iç savaşlarından biri anlaşılamıyorsa, devrimin her olayda olgunlaştığı kabul edilmiyorsa, gerçek anlamda süreç zaten kavranmamış demektir. Dolaysıyla bu gerçeklikten uzak görüşler, nesnel olanı değil, kendi öznelliğini ortaya koyuyor demektir. Süreci hatalı, hatta düpedüz yanlış tahlil edenler, elbette buradan doğru sonuçlar çıkaramazlar. Söyledikleri, gerçeklerden uzaktır. Gerçekleri yansıtmayan görüşlerin insanları ikna etmesi inandırıcı olması düşünülemez.

Süreci ana çizgileriyle tahlil eden, buradan doğru sonuçlar çıkaran yalnızca Leninist Partidir.

C.Dağlı

18 Mart 2025