Her yeni güne ölüm, katliam, vahşet haberleriyle uyanıyoruz. En insani duyguların ayaklar altına alındığı, işçilerin, emekçilerin, kadınların, ezilen ulus ve ulusal topluluklara mensup insanların, kadınların ve LGBTİ+’ların türlü biçimlerde aşağılandığı, yok sayıldığı bir çağdayız. Sokak hayvanlarına yönelik katliamlar, kadınlara ve çocuklara yönelik artan şiddet ve saldırılar, hatta bebeklerin yaşamıyla bile oynayacak kadar ileri giden bir pervasızlık, vahşet, insan olmaktan utandıracak olaylar...
Burjuva cumhuriyetin tarihi boyunca başta Kürt ulusu olmak üzere Rumlar, Çerkezler, Ermeniler gibi birçok ulusal topluluk baskı altında tutuldu ve gerici iktidarlar tarafından ezildi.
6 Şubat depremlerinin üzerinden 1,5 yıl geçmiş olmasına rağmen, depremden en çok etkilenen Antakyalı emekçilerin yaşamlarında gerçek anlamda bir şey değişmiş veya düzelmiş değil.
İnsanlık tarihinin gördüğü en korkunç, en yıkıcı silahları olan kitle imha silahları tarihte iki defa kullanıldı. 6 Ağustos 1945’te savaşı kaybetmiş ve teslim olmak üzere olan Japonya’nın Hiroşima kentine atom bombası atıldı ve yine 9 Ağustos 1945’te Japonya’nın Nagazaki kentine atom bombası atılacaktı.
Kesif bir koku sarmış ortalığı, her yandan cüruf kokuyor, her yerinden tel tel dökülüyor bu düzen. Sermaye egemenliği insanlığın geleceğini yıkım savaşlarıyla, ekolojik tahribatla, hayvan katliamlarıyla, insan emeğinin acımasızca sömürülmesiyle, kadınların bedenine yönelik her türlü saldırıyla, yabancılaşma ve toplumsal çürüme ile yok oluşa sürüklüyor.