Gözler gerilim, çatışma ve savaş bölgelerine çevrilmişken, dört bir yanda hızlanan devrimci gelişmeler sık sık dikkatlerden kaçıyor. Malum. Bölgesel savaşların ve büyük yıkım savaşının kıyısında gezinip duruyoruz. Halen sürmekte olan görece geniş çaplı savaşların yanı sıra, siyonist rejimin tetiklemek için çırpınıp durduğu ve hızla dünya geneline yayılabilecek bölgesel savaş, günün en yakıcı tehdidi.

Ama dünya salt bu savaş tehdidinin büyümesinden ibaret değil. Tüm bu gerilim ve çatışmaları da tetikleyen ve hızlandıran, özünde, dünyadaki devrimci gelişmelerdir, küresel devrimci durum ve iç savaştır. Emperyalist sistemin bir bütün olarak çöküş sürecinde oluşu, ve bu sürecin diğer kutbunda işçi ve emekçi yığınların özellikle son çeyrek asırdır süreklileşen başkaldırısı, güncel olayların temelini ve arka planını oluşturmaktadır.

Artık hiçbir ülke, buna emperyalist merkezler de dahil, bu devrimci durum ve küresel iç savaştan muaf değil. Dünya devrimi dalgası çok çeşitli biçimlerde tüm kıtaları dolaşıp duruyor.

En eski emperyalist ülkeye, İngiltere’ye bakın. 29 Temmuz'da İngiltere Southport'taki bir dans okulunda 3 çocuğun yaşamını yitirdiği bıçaklı saldırı sonrasında Müslüman göçmenlere karşı saldırılar örgütlendi. İngiltere’de ve Kuzey İrlanda’da faşist gösteri ve saldırılar başladı. Linç ayinleri, yakıp yıkmalar, yağmalamalar... Suriye’de, Libya’da, Ukrayna’da faşist hareketleri örgütleyen emperyalist efendiler, elbette kendi ülkelerinde de bu güruhu beslemeyi ihmal etmiyorlardı. Faşist hareket eliyle işçi ve emekçileri baskı altına almak, sermaye egemenliğini faşist biçimler eşliğinde veya yardımıyla sürdürmek, günümüzün temel politik eğilimlerinden biri. Tüm Avrupa’da faşist partilerin güç kazanması tam da bu eğilimin sonucu ve göstergesi.

Ne var ki, toplumsal gelişmeler sermayenin inisiyatif ve iradesine bağlı değil. Karşıt güç ve iradeler de söz konusu. İngiltere’de sokaklara salınan faşist hareket, camilere, müslüman veya göçmenlerin barındığı otel ve sığınma merkezlerine saldırıp araçları ateşe verdi. Terör estirerek işçi ve emekçi kesimleri sindireceğini düşündü faşistler. Hesap buydu. Ama masa başındaki hesaplar yine tutmadı. Bu güruhun ardından hemen her yerde antifaşist hareket sokaklara indi. Pek çok kentte faşistlerin karşısına dikildiler. Kendi bölgelerini korumaya aldılar. Sokaklarda faşist çetelere anladıkları dilden karşılık verdiler!

Bugünlerde gazeteler, internet haber portalları, haber programları “İngiltere’de iç savaş” manşetini atıyor! Buna benzer gelişmeleri emperyalist-kapitalist dünyanın Kabesi’nde, ABD’de defalarca gördük. Son seçim döneminde ABD’deki toplumsal kutuplaşma derinleşerek devam ediyor.

Bizzat emperyalist merkezler iç gerilim ve çatışmalar eşliğinde toplumsal altüst oluş sarmalına girmişken, dünyanın pek çok bağımlı ülkesi, ciddi kalkışma ve isyanlarla sarsılıyor. Örneğin Bangladeş sokakları iki haftadır kaynıyor. “Kamuda liyakat” sloganıyla patlak veren ayaklanma, yaklaşık 150 insanın öldüğü çatışma ve gösterilerle devam ediyor.

“Bağımsızlık savaşı şehit ve gazilerinin yakınları” için kamu istihdamının üçte birinin ayrıldığı kota sistemi, 2018’de kaldırılmıştı. Yeni hükümetin bu kota uygulamasını yeniden yürürlüğe koyması, yoksulluk ve krizle boğuşan halk yığınları arasında kendiliğinden bir patlamaya yol açtı. 114 kişinin öldüğü protestolar sonrası, anayasa mahkemesi üçte birlik kontenjanı yüzde 7’ye çekerek olayları yatıştırma yoluna gitti. Ama bu “kazanıma” rağmen olaylar durulmadı. Hükümet sokaklardaki göstericileri “terörist” ilan ederken, ayaklanmacılar ise “hükümet istifa” sloganlarıyla sokakları terk etmemekte direniyor. Kendiliğinden patlayan ayaklanma, büyük oranda kendiliğinden bir şekilde yoluna devam ediyor.

Bir diğer kaynama bölgesi, Afrika. Kenya, ABD kuklası Ruto hükümetinin 2,7 milyar dolarlık bütçe açığını kapatmak adına çıkarmaya çalıştığı vergi artışı getiren mali yasa nedeniyle başlayan protestolar, bir buçuk aydır hız kesmeden devam ediyor. Hatırlanacaktır, Biden yönetimi, Kenya’yı “NATO üyesi olmayan stratejik ortak” ilan etti. Bu “paye”, mevcut Ruto hükümetinin işbirlikçi ve karşı-devrimci özünü yeterince gözler önüne seriyordu. Özellikle de Afrika’da işler emperyalistler açısından hiç de iyi gitmezken...

Zaten yoksullukla boğuşmakta olan Kenya emekçileri, hükümetin bu yasa çıkarma girişimine karşı bir ay önce sokaklara çıktı. Yüzlerce insanın hayatını kaybettiği olaylara rağmen, ayaklanma ve protestolar kararlı bir şekilde büyüdü. Kenya Komünist Partisi (KKP), sokaklardaki işçi ve emekçilerle etkili bağlar geliştirdi. İleri sürdüğü sloganlarla sokakların nabzını tutmayı başardı. “Ruto Neden Emperyalist Bir Kukla ve Neden Sokaklarda Olmamız Gerekiyor?” şiarıyla başlattığı kampanya vb yöntemlerle mevcut durumu işçi ve emekçilere açıklamayı başardı. Ruto hükümeti yasa tasarısını yeniden görüşmek üzere geri çekse de, KKP’nin etkin olmayı başardığı sokaklarda hareket devam ediyor. 8 Ağustos tarihi için yapılan genel grev çağrısının sonucunu hep birlikte göreceğiz. Görüldüğü gibi ABD’nin bu “NATO üyesi olmayan stratejik ortağı”, kıtada esen antiemperyalist rüzgarlara hızla kapılmakta.

Protesto ve isyan dalgası, emperyalizmin batı Afrika’daki temel aparatı olan Nijerya’ya da sıçradı sonunda. Mali, Nijer ve Burkina Faso’daki antiemperyalist gelişmelerden sonra ECOWAS (Batı Afrika Devletleri Ekonomi İşbirliği Örgütü) üzerinden askeri müdahale için bastırıp duran, Nijerya’dan başkası değildi. ECOWAS’ın merkezi, Nijerya’nın başkenti Abuja’dadır. Bölgenin bu karşı-devrim merkezi, şimdi işçi ve emekçi halkın isyanıyla sarsılıyor. Yoksulluğa, işsizliğe ve mevcut işbirlikçi kukla Tinubu yönetimine karşı başlayan on günlük grev ve direniş, ayaklanmaya dönüşmüş durumda. Hükümet, grevleri yatıştırmak için ücretleri iki katına çıkarma kararı alsa da, gösteriler ve çatışmalar ülke geneline yayıldı. Şu ana kadar 17 gösterici hayatını kaybederken yüzlerce gösterici de gözaltına alındı. Bu arada “tesadüf”e bakın ki, bugün dinci çeteler Nijerya’da intihar saldırısı düzenledi.

Uzun sözün kısası... Tüm dünya ayaklanma ve devrim sarmalında. Emperyalist sermaye, bu çıkışsız durumdan çıkmanın yolu olarak büyük yıkım savaşını, içeride ise dizginsiz bir faşizmi örgütlemeyi temel politika olarak belirlemiş durumda.

Halkların devrimci ayaklanmaları, gelecek konusunda iyimser olmamız için yeterince veri sunuyor. Dünya devrimi kıtadan kıtaya, ülkeden ülkeye büyümeye devam ediyor.